Antalya, Türkiye’nin en kalabalık beşinci ilidir. Şehirler hakkında sohbet denildiğinde akla ilk gelen Türkiye’nin en güzel illerinden biri olan antalya sohbet akla gelir, antalya chat bağlanarak güzel arkadaşlıklar kurabilirsiniz.
Türkiye ve dünya’nın her yerinden bağlanabileceğiniz Antalya Chat Odaları size kolaylık sağlayıp ücretsiz ve Üyeliksiz Antalya Chat sağlamış bulunmaktayız.
Türkiye’de internet ortamı aktif kullanılmaktadır. Bir çok işimizi internet sayesin de hallederiz.. Her zaman yanımızda taşıdığımız telefonlarımız bize sohbet konusunda da yardımcı olmaktadır. Antalya Sohbet bağlanıp müsait olduğumuz zamanlarda vaktimizi yeni arkadaşlıklar arayarak antalya mobil sohbet odaları kullanırız.
Türkiye’de “turizmin başkenti” olarak görülmektedir.
Tamamı Akdeniz Bölgesi’nin batısında yer alır ve Antalya Körfezi’yle Batı Torosların arasında kurulmuştur. Yüz ölçümü bakımından Türkiye’nin beşinci büyük ilidir. Güneyinde Akdeniz, batısında Muğla, kuzeyinde Burdur ve Isparta, kuzeydoğusunda Konya, doğusunda ise Karaman ve Mersin illeri vardır.
Antalya şehri, 1980 yılından sonra uygun iklim koşulları ve turizm etkinlikleri nedeniyle hızla gelişmiş ve buna paralel olarak il de günümüzde Türkiye’nin en kalabalık beşinci ili olmuştur. Antalya’da ekonomik hayat büyük oranda ticaret, tarım ve turizme dayalıdır.
Antalya ilinin kapsadığı bölge tarih öncesinden günümüze dek pek çok medeniyeti barındırmıştır ve Türkiye’de en çok antik kent bulunan ildir. Sırasıyla Likyalılar, Lidyalılar, Pamfilyalılar, Bergamalılar, Romalılar, Bizanslılar, Selçuklular, Osmanlılar ve son olarak da Türkiye Cumhuriyeti hakimiyetinde bulunan Antalya bu medeniyetlerin hiçbirine başkentlik yapmamıştır.
İlin tamamı Akdeniz Bölgesi’nin Antalya Bölümü’nde yer alır ve Akdeniz ikliminin etki sahasındadır. Yerleşim yerleri haricindeki il topraklarının büyük kısmı tahıl tarlalarıyla kaplı platolardan oluşur.
Antalya ili Türkiye’nin güneybatısında 29° 20’-32°35’ doğu boylamları ile 36° 07’-37° 29’ kuzey enlemleri arasındadır. Güneyinde Akdeniz ve kuzeyinde denize paralel uzanan Toroslar ile çevrili olup, doğusunda Mersin, Konya ve Karaman, kuzeyinde Isparta ve Burdur, batısında Muğla illeri ile komşudur. İlin yüz ölçümü 20.177 km2 kadardır. Bu Türkiye yüz ölçümünün % 2.6’sı kadarına karşılık gelir. Akdeniz Bölgesi’nin batısında bulunan Antalya ili, bölge yüz ölçümünün ise % 17.6’sını oluşturur.
İl arazisinin ortalama olarak %77.8’i dağlık, %10.2’si ova, %12’si ise engebeli bir yapıya sahiptir. İl alanının 3/4’ünü kaplayan Torosların birçok tepesi 2500-3000 metreyi aşar. Batıdaki Teke yöresinde geniş platolar ve havzalar yer alır. Çoğunlukla kireçtaşlarından oluşmuş bu dağlar ve platolar alanında, kireçtaşlarının erimesiyle oluşmuş mağaralar, düdenler, su çıkaranlar, dolinler, uvalalar ve daha geniş çukurluklar olan polyeler gibi büyüklü, küçüklü karst şekilleri çok yaygındır. İlin topoğrafik yönden gösterdiği değişkenlik gerek iklim, gerek tarımsal gerekse demografi ve yerleşme yönünden farklı ortamlar yaratmaktadır. Ayrı özellik gösteren bu alanlar sahil ve yayla bölgesi olarak tanımlanır.
Anadolu’da insana ait bilinen en eski yerleşim alanlarından bir tanesi Antalya kent merkezinden yaklaşık 30 km kuzeybatıda Korkuteli yolu üzerinde Toros Dağlarının Akdeniz’e bakan yamaçlarında bulunan Karain Mağarası’dır. Tarihlendirilmesi günümüzden yaklaşık 500 bin yıl kadar geriye, başka bir deyişle Eski Taş Çağının ilk dönemlerine rast gelmektedir. Bu dönem, günümüzden 2 milyon ila 140 bin yılları arasında kalan evresini içerir. Karain’de mağara adamlarına (homo sapiens neandertalensis) ilişkin kemik kalıntıları da ele geçmiştir. Bunlar, tüm Anadolu’da ele geçen en erken fosil kalıntılarıdır.
Bölgenin en eski tarih öncesi dönem buluntularını içeren Karain Mağarası, Eski Taş Devri ve Cilalı Taş Devrinden, Beldibi Mağarası da Orta Taş Çağından veriler sunarken; Bademağacı Höyüğü’nde yapılan kazılarda Cilalı Taş Çağı yerleşimlerine, buluntularına ve insanın yerleşik hayata geçişinin ilk izlerine rastlanır. Bunlara Karataş, Semahöyük’te yapılan kazılarla elde edilen Erken Tunç Çağı bulguları da eklenince, bölgede Eski Taş Çağından zamanımıza kadar kesintisiz bir uygarlık vardır.
Konumu bakımından savunma olanakları güçlü olan Antalya, 11. yüzyıl sonlarında Türklerin eline geçti. Kent, 1097’de I. Haçlı seferinin sonrasında yeniden Bizans eline geçmiş bulunuyordu. Türkler, 12. yüzyılın ilk yarısında Antalya önlerine kadar gelip, yörede etkili olmaya başladılar. 1148 yılındaki II. Haçlı seferi sırasında buraya gelen Haçlı yazarları, Türklerin şehrin yakınlarına kadar geldiklerini, halkın bu sebeple verimli tarlalarını ekemediklerini belirtir. Bu yüzden şehirdeki halk yiyecek ihtiyacını deniz yolu ile karşılamaktaydı.
Türkler, 1176 Miryokefalon Savaşı’ndan sonra Anadolu’yu yurt edinmeye başladılar. Bu dönemde II. Kılıç Arslan devletinin güçlü temellere sahip olması için çabalıyordu. II. Kılıç Arslan, bunun için oğullarını Anadolu’nun çeşitli yerlerine gönderdi. En küçük oğlu Gıyaseddin Keyhüsrev’i de 1180 yıllarında fethettiği Borgulu’daki (şimdiki Uluborlu) kaleye ve civarına melik olarak gönderildi. II. Kılıç Arslan 1182 yılında Antalya’yı kuşatmış, fakat şehri alamamıştı.
Bugünkü Antalya ili sınırlarıyla Osmanlı Devleti’nin 15. ve 16. yüzyılda bu bölge için hazırladığı idari düzen arasında farklılıklar vardır. Bu yüzyıllarda bu bölgede kabaca Alanya ve Teke sancakları yer almaktaydı.
Ticaret yolları üzerinde bulunmasından dolayı sık sık el değiştiren Antalya, Selçuklular döneminde tersanesi ve limanıyla büyük öneme sahipti. Selçuklu egemenliğindeki Antalya, Kıbrıs ile arasında önemli ticari etkinlikler yaparak dönemin en önemli ticaret merkezlerinden birisi oldu. Tahminen 13. yüzyılın sonu ya da 14. yüzyılın başlarında burası Hamidoğulları’nın Antalya şubesinin eline veya Tekeoğulları’nın eline geçti. Tekeoğulları döneminde huzur ve gelişme devam etmiş, imar ve kültürel etkinlikler artmıştır.
Bölge, Osmanlıların elindeyken Karamanoğulları’nın ve ara sıra da bazı Avrupalı devletlerin saldırılarına uğradı. Antalya, yeniden Osmanlıların eline geçtikten sonra Anadolu eyaletine bağlandı. Ayrıca, Antalya bir süre şehzade sancağı olarak Osmanlı sancaklarından bir tanesi oldu. Şehzade Korkut 1502’den 1511 yılına kadar sekiz sene burada valilik yaptı. Antalya’nın Korkuteli ilçesi de ismini Şehzade Korkut’un bu bölgedeki hükümdarlığından aldı.
Bu bölgede, Osmanlı idaresi altındayken 1511 yılında ortaya çıkan Şahkulu İsyanı, 16. yüzyıldaki Celali isyanları ve Körbey isyanı hariç önemli bir olaya rastlanmaz. Ancak bu ayaklanmalar neticesinde yeni fethedilen Modon, Koron gibi adalara büyük sürgünler oldu, İran’a büyük miktarda göçler yaşandı. Bunlarla birlikte, bazı olumsuz davranışta bulunanlar daha sonraki yıllarda yani Kıbrıs’ın fethiyle birlikte buranın iskân ve imarı amacıyla sürgün edildiler. Bu tür olaylar bölgenin siyasi, sosyal, kültürel ve nüfus yapısını etkiledi.
Teke Sancağı’nın kuruluşunda özellikle coğrafi konumu ve tarihi şartlar önemli rol oynadı. Yine bu sancağın gelişmesinde eski çağlardan beri önemli ticaret yolları üzerinde bulunması da etkili oldu. Bölge Osmanlı egemenliğine geçince Anadolu eyaletine bağlandı ve 19. yüzyıla kadar bu şekilde devam etti. Tanzimat dönemiyle başlayan idari düzenleme sonucunda Teke Sancağı, Karaman eyaletine; 1865 yılında çıkarılan Vilayet Nizamnamesiyle de Konya vilayetine bağlandı. Bu dönemde Teke Sancağı’nın Antalya, Akseki, Alaiye ve Kızılkaya’yla birlikte beş kazası bulunmaktaydı. Bunun sonucunda daha önce sancak olan Alanya ve kazaları Teke Sancağı’na bağlandı. 1890 yılı kayıtlarına göre Teke Sancağı’nın, İstanos, Bucak, Kızılkaya, Beşkonak, Millü, İğdir ve Serik nahiyelerinin bağlı olduğu Antalya kazası, İbradı nahiyesinin bağlı olduğu Akseki kazası, Finike nahiyesinin bağlı olduğu Elmalı kazası ile Kaş kazasından oluştuğu görülmektedir. 1902 tarihinde Teke Sancağı, Antalya, Akseki, Alanya, Elmalı ve Kaş kazaları ile 11 nahiye ve 524 köyden meydana gelmekteydi. Antalya, Osmanlı Devleti’nin son dönemlerinde Konya’dan ayrılıp bağımsız bir sancak olma özelliği kazandı.